1. Bölüm
İşe yetişmek için nefes nefese kalmış bir şekilde durmadan koşuyordu. Bugün yapması gerekenleri zihninde sürekli tekrarlıyordu.
Sabah Ali'yi uyandırmak çok zor olmuştu. Sonra da Hanife Teyzesine verip durağa gelene kadar vakit geçmiş bineceği otobüsü kaçırmıştı. Sonraki otobüse bindiği için de işe geç kalmıştı.
Sabahki havanın güneşli yüzünü griye çalan bulutlar kaplamıştı. Gökyüzünü kaplayan bulutları gördüğünde kapüşonunu başına geçirip yoluna devam etti. Bulutlara bakınca yağmurun her an yağacağını az çok tahmin edebiliyordu. Yağmura yakalanmadan önce iş yerine gitmek için daha hızlı koşmaya başladı.
Sonunda kafeye geldiğinde hemen üstünü değiştirip mutfağa yöneldi. Zehra ablası arkası dönük şarkı mırıldanarak yemekleri hazırlıyordu. Zehra kafenin aşçısı ve buranın neredeyse eli koluydu. Arkasından yaklaşıp
"Kolay gelsin Zehra abla, yine döktürüyorsun." diye seslendi. Zehra abla da Elife doğru kocaman gülümsemesiyle dönüp;
"Hoş geldin kuzum. Sana da kolay gelsin."
Aslında bu kafe üniversite ve liseye yakın olduğu için genellikle ders bitimlerinde daha kalabalık oluyordu. Kafenin sürekli çalışanı Yusuf sabahları tek başına idare edebiliyor ama öğleden sonra yoğun olunca Yusuf tek başına yetişemiyordu. Elif de kafenin yoğun günlerinde burada çalışıyordu.
Yusuf mutfağa girince hemen Elif'i fark etti.
"Ooo soğuk Elf gelmiş sipariş var. Sen götürürsün artık." diyerek Elif'e takıldı. Yusuf Elif'in tam bir buz elflerinden olduğunu ve onun için en güzel ismi seçtiğini söyleyip duruyordu. Elif aslında soğuk biri değildi. Sadece çok az insanlarla samimi olurdu ki onlar da bir elin parmağını geçmezdi. Hemen Zehra Elif'i savundu.
"Aaa Yusuf oğlum çok ayıp. Benim kızım soğuk falan değil sadece biraz seçici." Diyerek kaşlarını Yusufa doğru çattı. Elif Yusufun aldığı siparişleri tepsiye koyup mutfaktan çıktı. Hiç Yusuf ile uğraşamazdı. Masaların arasından geçerek sipariş veren masaya tepsideki tabakları koyup "Afiyet olsun. " diyerek tekrar mutfağa devam etti.
Mola verdiğinde Elif Hanife Teyzesini aramayı aklına not etti. Bugün Ali biraz huysuzdu. Ali genel olarak sakin bir çocuktu ama nadir de olsa kendini insanlardan soğutup söz dinlemeyebiliyordu. Ali'ye tek başına aile olmak çok zordu. Birbirlerinden başka kimseleri yoktu. Anneannesinin kalan evde Ali ile birlikte yaşıyorlardı.
Tam geçmişi düşünmeye daldığında telefonuna gelen mesaj sesiyle bir anda irkildi. Derya kuzusu ona mesaj atmıştı. En yakın arkadaşı olarak gördüğü bir Derya vardı. O mahallenin maddi olarak iyi durumda olan ailelerinden birinin kızıydı ama Elifin aksine Derya tam bir prensesti ve prenses gibi büyütülmüştü bir dediği ikiletilmemişti. Derya için bu durum sadece maddi olarak geçerliydi. Ailenin tek çocuğuydu ve anne babası çalışıyorlardı. Derya'ya göre çalışmasalar bile ilgi ve sevgi yine göstermezlerdi. Çünkü anne ve babasına göre her şey para ile çözülebilirdi. İçindeki sevgi ve kardeş eksikliğini Elif ile dolduruyordu. Ağladığında sarılabileceği bir can kardeşi vardı. Derya, Elif'in onun hayatında olduğu için çok şanslı hissediyordu.
"Akşam şeker nene evinde mahallenin gençlerine yemek hazırlamış sen de geliyorsun can kardeşim."
Mesajı okuduktan sonra derin bir iç çekti. İşten sonra mahallenin gençlerini çekemezdi. Ama şeker nene ve Derya kuzusunun hatırına el mecbur gidecekti.
****
Elif işi bitince kafeden çıktı. Otobüs gelince bindi ve boş koltuk olmadığı için ayakta eve doğru yol aldı. Hanife teyzeye uğrayıp Ali'yi kontrol etti. Uyuduğunu görünce uyandırmadı. Bugün orada kalmaya karar verdi.
Sabah gibi havaya inat hava biraz daha güzeldi. Sabah yağmur yağmış, öğleden sonra da havanın serinliği biraz olsun azalmıltı. Şimdi de gökyüzünden bulutlar dağılmış, yerini parlak dolunaya bırakmıştı.
Şeker nenenin evine doğru yokuş yukarı çıkarken neşeli bir ses duyduğunda kafasını kaldırdı Derya kuzusu "Kardeşim." diyerek Elif'in üstüne koşarak geliyordu. Bir an ne olduğunu şaşıran Elif daha kendini toparlayamadan Derya onun üstüne resmen uçmuştu. Elif kendini yerde bulacakken arkadan biri belinden tutmuştu.
"Yavaş kızım ya. Kızı öldürmeye mi çalışıyordun" diye Derya'ya kızan Yağız bir taraftan da Elif ve Derya'nın dengelerini sağlamaları için yardımcı oluyordu.
"İyi misin kardeşim? İsteyerek olmadı. Sadece sarılacaktım. Ahh yine ben ve heyecanım."
Derya bir taraftan Elif'in üstüne bakıyor hasar tespitini yapıyordu bir taraftan da söyleniyordu. Elif Derya'nın bu tepkilerini seviyordu ama biraz daha dikkatli olsa iyi olacaktı yoksa bir gün ikisi de çok fena yaralanacaktı.
"Bir şeyim yok iyiyim Derya. Tamam hadi girelim çok yoruldum bugün." Üçü de başlarını sallayıp yürümeye başlamışlardı.
"Herkes geldi mi?" demişti Derya Yağıza bakarak.
"Hayır. Her zamanki gibi Asya'nın babası sorun çıkarmış. Yine sevdiceğimi görmeden bir gün geçecek. " Üzgünce kızlara bakarak söylemiş sonra da şeker nenenin bahçe kapısını açmıştı. Kızlara geçmeleri için öncelik vermişti.
Bahçede bulunanlar kapı sesini duyunca kafalarını gelen kişilere çevirdiler. Bahçede bulunanlardan bazıları çok mutlu olmuş bazısını da yüzleri asılmıştı.
Taha bahçeye girenleri görünce gülümsemesi büyümüştü.
"Ooo hoşgeldiniz efendim gözlerimiz yollarda kaldı. Yağız aşkım neden geç geldin?"
"Aşkına başlatma cıvıma hemen. İşim vardı."
Yağız sert bir şekilde Taha'ya söylenmeye başlamıştı.
"Oy benim kızlarım gelmiş." Şeker nene Elif ile Deryaya kollarını açıp sarılmalarını için bekliyordu. İki kız da hemen sarılıp yanaklarını öptü.
"Yağız kim ki?" Şeker neneye şakacıktan trip atmıştı.
"Oğlum sizi her zaman mahalle de görüyorum. Elif'imi çok sık göremiyorum ondan dedim sıpa" diyerek terliğini alıp atacak gibi yaptı.
"Tamam sultanım bir şey demedim."
Yağız terliğin geleceğini anlayınca hemen uslu çocuk havalarına girip Ömer'in yanına oturdu.
Elif Ömer'i görünce şaşırdı. 5 yıl önce mahalleden ayrılmışlardı. Hanife teyzesinin komşuyla konuşurken duyduğu geri buraya taşınıyorlarmış dediği kişiler onlarmış demek ki dedi içinden.
"Kızlar siz oturun yemeği ocaktan alıp geliyorum."
"Biz de gelelim sultanım, yardım ederiz." Elif yardım etmeden duramazdı.
"Kızım bir tencerede getireceğim ne yardımı ben daha gencim. Geçin bakayım masaya." Elif Sultanın söylediklerinden sonra masaya geçti. Sultan teyzesinin güvecinden yemeyeli uzun zaman olmuştu.
Ömer karşına oturan kızla göz göze gelince zamanın durduğunu zannetti. Bal gözlüsünü görmeyi beklemiyordu. Bir an için yutkunamadığını hissetti. Yurt dışından gelmek için günleri saymıştı. Babasının hastalığından dolayı gelememişti.
Elif küçük bir tebessümle Ömer'e "Hoş geldin." Dedi.
O sırada Ömer Yağız'ın ona seslenmesi ve Derya'nın da Elif'e bir şey demesiyle Elif'in de dikkati dağılmıştı.
Aslında böyle olması Ömer için iyi olmuştu. Elif ona gülümseyince sanki dili lal olmuştu. Kalbi ondan bağımsız hızlı bir şekilde atmaya başlamıştı. İşte şimdi rahatça bakabilirdi. Yağız ona bir şeyler anlatıyordu ama bir kelimesini bile şu an anlamıyordu. Yağız onu dürtüp kulağına doğru eğilerek uyardı.
"Oğlum biraz daha öyle bakarsan herkes anlayacak."
Ömer hemen kendini toparladı. Bu sırada Sultan Hanım yemekleri getirmiş, tabaklara servis ediyordu. Yemekler yeniyor bir taraftan da herkes kendi arasında sohbet ediyordu. Elif bir taraftan yemeğini yiyor bir taraftan da Derya'nın dediklerine cevap olarak kafasını sallıyordu.
Ömer ilk arkasına yaslandı ve derince bir iç çekti. Elif onun için çocukluk sevdasıydı. Onun sevdası uzaktandı. Zaten Elif'e bir adım atsa Elif anlamış gibi önüne duvarlar örüyordu. Sanki ondan bilerek uzaklaşıyordu. Tamam çoğu kişiye soğuk davranıyordu.Ama kendisine de öyle davranması onu yaralıyordu. Ömer gözlerini kapatıp geçmişe daldı.
Elif ile tanıştıkları zamanı hatırlayınca burukça gülümsedi. Elif ve annesi buraya taşındıktan sonra kimse Elif ile oyun oynamamış, arkadaş olmamıştı. Mahallelinin çoğu Elif'in babasının kötü yollardan para kazandığı için çocuklarına da Elif'ten uzak durmalarını söylüyordu. Onunla oyun oynamalarına izin vermiyordu. Elif'in annesi çalışıyordu. Gündüzleri küçük kıza anneannesi göz kulak olması gerekiyordu. Ama anneannesi Elif'i damadından dolayı sevmediğinden dolayı Elif'in annesi işten gelene kadar torununu eve bile almak istemiyordu. Elif de kaldırımda oturarak çocukların oyunlarını izliyordu.
Bir gün Ömer arkadaşlarıyla oyun oynarken yaralanınca Elif'in yanına kaldırıma oturmuştu. Aslında Elif yardım etmek istiyordu ama mahallenin teyzeleri birkaç kez çocuklarından uzak durmasını söyleyip azarlamıştı. Bu yüzden Ömer'e de yardım etmeyecekti.
Ömer çok kötü şekilde yaralanmıştı ve yarasına dokunup silemiyordu. Elif Ömer'in dizlerinin önüne çöküp hiçbir şey söylemeden Ömer'in elinden peçeteyi aldı. Canını yakmamaya çalışarak yavaşça ve özenle elindeki yarayı temizlemeye başladı. Elif işi bitince kafasını kaldırıp Ömer'e baktı. O an Ömer'le göz göze geldi. Ömer bal rengi gözlerde takılı kaldı. Küçük çocuk için o gözler dünyada gördüğü en güzel gözler olmuştu.
Elif annesinin seslenmesiyle bir şey söylemeden sokağın başında bulunan annesine doğru koştu. Elif gitmişti ama Ömer hala kendisine gelememişti. Sevda o gün küçücük masum yüreğine düşmüştü. O küçüçük yara izi Elif'e duyduğu sevdanın başlangıç izi gibi kalmıştı.
Ömer gözlerini açtı. Dudaklarına belli belirsiz gülümseme kondurdu.İçinden o gün iyi ki düşmüşüm diye geçirdi. Yara izine bakıp "Bal gözlümü hatırlatan ilk iz." dedi. Aşk izi.
*İlk yazdığım kitap, daha yeniyim hatalar olduysa af oluna.
Çok güzeldi, emeğine sağlık :)
YanıtlaSil