4. Bölüm - Kırgın
Elif bir anda Ömer'in dibinde bulunduğunu fark etti. İkisi göz göze gelince içinde bulundukları yakınlıktan ateşe değmiş gibi birbirlerinden hızlıca ayrıldılar.
*****
"Özür dilerim. İyi misin?"
Ömer hemen yanında duran bal gözlüm dediği kalp ritmini bozan kızın alnına dikkatle bakıyordu. Taha öne doğru ittirince kötü bir şekilde alnını Ömer'in çenesine vurmuştu. Canının acımasını istemiyordu her ne nedenle olursa olsun.
"Yok iyiyim, iyiyim."
Elif, durduk yere, ortada bir neden olmaksızın heyecanlanmasına anlam veremiyordu. Yıllar önce Ömer buralardan gitmişti ve o zaman için hiçbir şey hissetmemişti. Geçmişten gelen bir arakadaşıydı onun için ama yine de iki gündür neden kendi duygularına, hislerine söz geçiremiyordu. Bu telaşın, heyecanın sebebini bulamadığı gibi düşününce de anlayamıyordu. Sadece ağzının içinden iyiyim diyebilmişti demesine Elif ama diğerleri onun ne dediğini tam duyamamıştı. Dediği gibi de hızlıca bebek odasına kaçmıştı.
Derya gördüğü manzara karşısında şaşkın bir halde Elif'in hemen arkasından koşar adım gitti. Eğer gördüğüyle aklına düşen şey gerçek olursa kardeşi için çok mutlu olurdu. " Ömer ile kardeşi ahh ne güzel olurdu." içinden bu sözleri söyleyerek bildiği tüm duaları etmeye başlamıştı.
Ömer ise hala aynı yerde durmuş ellerine bakyordu. Şaşkın, bir o kadar da mutluydu. Yüzündeki gülümse ile dudakları sevincinin her zerresini yaşıyordu. Sarıldıklarında kalbinin bir an için durduğunu sanmıştı. Şimdi ise durmayı bırak, yarışa katılmış bir at gibi dolu dizgin son hızda atıyordu.
Derya bebek odasına girdiğinde Elif'i eline aldığı şeye boş bir şekilde bakarken yakaladı. Usulca arkasından yaklaştı. Biraz Elif'in aklından, kalbinden geçenler için ağzından laf alabilmek biraz da işi şakaya vurarak arkadaşının halini az da olsa dakinleştirmek için "Kardeşim az önce olan neydi?" diyerek sordu.
Elif, Ömer'e çarpınca hissettiği duyguları daha kendine dahi açıklayamıyordu. Dün onu görünce neden herkese olan davranışlarından farklı davranmıştı? Aklına dolmaya başlayan sorularla kaçmaya çalıştı. Kendisi cevap vermek ve duygularına yakalanmak istemiyordu ki başka birine ne diyebilirdi?
"Ne neydi kuzum?"
"Ömer ile senin koridordaki halinize diyorum."
"Hangi halimiz kuzum. Taha ittiği için düştüm çocuğun üstüne. Taha'ya çok sinirlendim ondan bu halim. Ayrıca farklı bir hal falan da yok."
Elif kendini açıklamaya çalışırken normalden hızlı konuşmuştu. Bu halleri kendi için de çok yeniydi. İlk defa böyle olmuştu. Elif eline aldığı fırçayla duvara doğru yöneldi. En iyisi farklı bir uğraşa girmekti. Derya da bu halini görüp susardı. Ama Derya konuşmasa da vücudunu saran sıcaklığın hala geçmediğinin o da farkındaydı.
Derya, Elif'i sıkıştırmak için konuşacaktı. Kaçmasına izin vermek de istemiyordu. İçeriye koşarak giren Ali'yle susmak zorunda kalmasaydı elinden kaçırmazdı.
"Abla, Vildan Teyze çok güzel tatlılar yapmış. Elimi yıkayalım. Hepsinden yiyeceğim yani yiyebilir miyim?"
Elif kardeşinin çocukça mutluluğuna gülümsedi. Tüm dikkatini kardeşine verdiği sırada diğer gençler de bebek odasına girmişti.
Elif, kardeşinin boyuna gelebilmek için eğilerek konuşmaya başladı.
"Yiyebilirsin Ali'm tabi ki, ama hepsinden az az. Anlaştık mı?"
Ali kafasını anlaştık anlamında aşağı yukarı hızlıca sallıyordu. Hızlıca mutfağa girip yapılan yemeklerin tadına bakmak istiyordu.
İkilinin konuşmasını ışıldayan gözlerle Ömer de izliyordu. Ömer ablayla kardeşin yanına yaklaştı. O da Elif gibi dizlerinin üstüne eğilerek Ali'nin boyuna yaklaştı.
"Merhaba yakışıklı, benim adım Ömer senin adın ne?"
Ali utangaç bir şekilde ablasına doğru sokuldu.
"Abla tanışayım mı?"
"Tanışabilirsin bitanem."
"Benim ismim Ali."
"Memnun oldum seninle tanıştığıma Ali."
Ömer, Ali'nin saçlarını okşayıp samimi bir şekilde gülümsemişti. Ali ona yakışıklı dendiği için utanıp iyice ablasının kucağına doğru saklandı. Ali'nin çekinerek kollarının arasına girmesiyle Ömer'e bakıp tebessüm etti. Elif, mümkün oldukça gözlerini ona bakan gözlere değdirmemeye özen gösterdi.
"Ali de memnun oldu Ömer abisi."
Elif, elleriyle kardeşini sararak Ali'nin utandığını dudaklarını kıpırtadarak sessizce belirtti. Ali'nin tüm bu çekingen ve utangaç tavırları bir yanının eksikliğindendi.
Ömer Ali'nin utanmasına karşı gülümsemişti. Daha fazla konuşup küçük çocuğu utandırmak istemiyordu. Zamanı gelince yavaş yavaş kendini küçük çocuğa sevdirecekti. Ali ablasının kucağında boynuna sarılmış yüzünü saklamaya devam ediyordu.
Elif, Ali'yi daha fazla utandırmamak için kucağındaki kardeşi ile birlikte mutfağa doğru gitti. Giderken de kardeşinin saçlarını öpüyordu. Annesi, kardeşine doyamamıştı. Ali'si sadece dört ay annesinin koynunda büyümüştü. Sonra da annesi kardeşini ona emanet edip bu dünyadan ayrılmıştı. O zaman daha on sekiz yaşındaydı Elif , üniversite hayalleri kurduğu zamanlardı. Hem okuyacak hem de bulduğu işlerde çalışacaktı. Annesi hamileliği boyunca yemek siparişleri almış evde yemek yapıp satmaya başlamıştı. Eli lezzetli olunca sipariş verenler de zamanla artmıştı. Babası desen ortalıkta yoktu. Annesinin hamile olduğunu öğrendikten sonra eve uğramaz olmuştu. Annesi öldükten sonra da bir daha ortaya çıkmamış, yaklaşık beş yıldır da arayıp sormamıştı. Melek ve Elif'i seven mahalleli destek olmuş, Ali ile iki kişilik küçük yuvalarında birbirlerine aile olmuştular. Ali onun süt kokulusu, anne yadigarı, bir tanesiydi.
Mutfak kapısından içeri baktıklarında Vildan hanım bir eline böreklerden almış ağzı dolu şekilde, diğer elinde de üstü tıka basa dolu tabakla mutfak masasında oturmuş ikramlıklardan yiyordu. Vildanın karnı burnundaki hali ve yemek yiyişi dışarıdan bakıldığı zaman istemsizce tebessüm ettiriyordu.
"Abla, Vildan teyze bensiz başlamış yemeğe."
Ali, Vildan'ın halini çok farklı ve güzel bulmuştu. Kadının dünyadan sanki bağlantısını koparmış şekilde yemek yemesine kıkır kıkır gülüp bir taraftan da duyulmaması için elleriyle ağzını kapatıyordu.
Gülüşme seslerini duyan Vildan kafasını kaldırıp kapıya baktı. İki kardeş de ona bakıp gülüyorlardı. Vildan hanım da masumca gülümsemişti.
"Gelin bakayım siz buraya Melek'imin güzelleri."
"Afiyet olsun Vildan teyze ."
"Gelin birlikte olsun. Gülmeyin ama ben hamileyim. Bebek istiyor yoksa ben yemem ki. Çok mu yiyorum Elif?"
Elif, Vildan hanımın ağlar gibi sormasına üzülmüştü. Annesi hamileliğinin son aylarında tatlıya sarmıştı. Psikolojik olarak iyi hissetmek için Elif'e sürekli çok fazla kilo alıp almadığını sorardı. Vildan da o ruh haline girmişti.
"Vildan teyzem kilon normal. Hem sen de dedin bebek yemek yemek istiyor diye."
Elif, Ali'nin sandalyaye oturmasına yardımcı olduktan sonra çocuğun tabağına ikramlıklardan koymaya başladı.
Vildan, Elif'in kendisine tabak hazırlamadığını görünce kolundan tutup Elif'i sandalyeye oturttu ve hemen hızlıca bir tabak hazırlayıp genç kızınyanına oturdu. Bir taraftan da kapıya bakıp gelen giden var mı diye kontrol ediyordu. Elif, bu hallerini çok iyi bildiğinden dolayı Vildan teyzesinin bir şeyler merak ettiğini ama nasıl soracağını düşündüğünü anlamıştı.
"Kız ben sana ne diyeceğim. "
Vildan hanım tedirginliğini iyice belli edip yerinden doğruldu. Paytak paytak yürüyerek mutfağın kapısından dışarı baktı. Hiçkimsenin gelmediğinden emin olduğunda tekrar Elif'in oturduğu sandalyeye doğru yürüdü.
"Bulut son günlerde iyice dalgınlaştı. Yoksa hayatında biri mi var? Oğluşumun aklını mı çeldiler?"
Elif istemsizce gülmüştü. Aklı çelinecek çocuk 24 yaşında kocaman adamdı. İş güç sahibi yetişkin aklı başında bir insandı.
Vildan hanım alttan alta kendisine gülen Elif'in dizine şakacıktan vurdu.
"Çok ayıp ama Elif'im. Mahalledeki şımarık kızlar falandır aklını karıştıran oğluşumu korumam lazım."
Elif'in aslında aklına gelen biri vardı. Eğer aklına gelen isimse Bulut'un dalgınlığının sebebi kalbi kırılacak gibi duruyordu. Düşündüğü şeyleri söylemeyip susmayı tercih etti. Bulut ile en kısa zamanda konuşup işin aslını öğrenmeliydi. Ve en az kalp kırıklığıyla anlatmasını sağlamalıydı.
"Vildan teyzem ben bir sorup öğrenmeye çalışayım. Belki de başka bir şeye canı sıkılmıştır. Ali'm dur, ellerini silelim."
Konuyu değiştirmek için Ali ile ilgilenmeye başlamıştı. Bulut'un liseden beri hoşlandığı kişiyi çok iyi biliyordu. Derya kuzusu, Bulut'un gizli sevdasıydı. Bulut ona anlatmıştı. Bulut, Derya'ya hislerini açacağı zaman Derya hoşlandığı çocuğu anlatmıştı ve arkadaşları olarak onlardan yardım etmelerini istemişti. Bulut o günden sonra bu konunun bahsini dahi açmamıştı ama Elif arada sırada Bulut'un Derya'ya attığı kaçamak bakışları yakalıyordu. Demek ki Derya hoşlandığı birinin varlığından Bulut'a da bahsetmişti. Bu yüzden Bulut son günlerde dalgın dalgın dolaşıyordu.
" İçeridekilere de birer tabak hazırlayalım Güzelim. Öğlen olmuş. Acıkmışlardır."
"Tamam Vildan teyzem sen otur Ali ile birlikte ben hemen hazırlarım."
"Olur mu ben de yardım edeyim."
"Vildan teyze lütfen otur. Hem ben senin kızın sayılmıyor muyum?"
Vildan hanım, Elif'i kendine çekip karnının el verdiğince sarıldı. "Öylesin kuzum. Peki bugün evin kızı yapsın." dedi ve sonra da Elif'in yanaklarından sulu sulu öptü.
Elif tabakları hazırladı ve çayları doldurup tepsiye koydu. Tabakları götürüp koyduktan sonra çay tepsisini içerdekilere götürdü. Yağız ve Bulut da gelmiş mobilyaları monte etmeye başlamışlardı. Elindeki tepsiyi sehpaya bıraktı. Herkes çayların da gelmesiyle yaptıkları işleri bıraktı.
Derya, Elif'e göz kırpıp "Ooo işte kimin kardeşi, aynı benim gibi hamarat." diyerek öpücük atmıştı.
"Hiç sorma prenses, Elif becerikli peki sen?Hiç hamaratlığınızı görmedik."
Bulut, Derya'yı kızdıracak ciddi ve sert tonda cümlesini kurmuş sonunda da dudaklarını alaycı şekilde bükürek kafasını sağa sola sallamıştı. Aslında bu hareketleri ondan uzaklaşsın ve kendisi de uzaklaşabilsin, kalbi anlasın kendisini sevmeyeceğini diye yapıyordu. Derya onunla arkadaşlık etmesin, bibirlerini görmesinler ve o da unutsun Derya'nın sesini, yüzünü, gülüşünü.
"Bulut ben ne kadar yetenekliyim. Galiba senin haberin yok."
Derya, Bulut'un onu tersler gibi alaycı konuşmasına ister istemez üzülmüştü. Yine de kafasını dikleştirip geri adım atmadı.
"Tabi prenses, sen elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan, istediği anında yapılan ve tek bir isteğiyle her şey önüne gelen ailesinin cici kızısın."
Bulut, daha da kırıcı olup Derya'ya yüklenmeye başlamıştı. Derya'nın aile yarası olduğunu herkesten daha çok o görüyor ve biliyordu. Yanlış yaptığını çok iyi biliyordu. Kendi sevdasına haksızlık yaptığının farkındaydı. Yine de aile ile ilgili yarasına dokunuyordu.
Derya'nın istemsizce gözü dolmuştu. Ailesi maddi olarak her şeyi yapıyordu. Ama bir gün olsun ilgi göstermemişti. O da her çocuk gibi ilgi görerek büyümek istemişti. Ama hiç öyle olmamıştı. En basiti işten gelen anne ve babası onun halini hatrını Derya'ya değil, bakıcısına sorarlardı.
Elif, Derya'nın gözlerini görünce müdahale etmek istemişti. Fakat Derya çantasını aldığı gibi odadan çıkmıştı. Elif, Bulut'a bir şeyler söylemek için döndüğünde onun da Derya 'dan farklı olmadığını gördü. Bulut'un sağ gözünden akan yaş yanağında asılı kalmıştı. Kendisini sıktığı bir elini yumruk yapmasından belli oluyordu. Elif'in ona baktığını anlayınca yönünü pencereye döndü.
Elif, Derya'nın arkasından gitmek amacıyla odadan çıktı. Evden çıkmak için kapıyı açacağı sırada elini tutan elle durmak zorunda kaldı.
*****
Yorumlar
Yorum Gönder