5. Bölüm - Emek

 

5. Bölüm - Emek

*****

Elif, Derya'nın arkasından gitmek amacıyla odadan çıktı. Bahçeye çıkmak için kapıyı açacağı sırada elini tutan elle durdu.

*****
Zaman durur mekan donar. İnsan çöllerde kumsuz, denizde susuz kalırdı. Aşk mı daima vardı. Tabii onu bulana iki kişilik, arayana ise eşşizdi.

Aşk, bir anda zirveye çıkan bir tılsım değildi. Bir şeyin değeri ona verilen emek ve anlamlar ile ortaya konardı. Nasıl ki ateşe konulan su hemen kaynamıyor yavaş yavaş, hissede hissede ısınıyor sonra da kendisine işleyen ısıyla fokurduyorsa aşk da girdiği gönlü usul usul etkisi haline alırdı.

Elif, Derya'nın sıkıntısını paylaşmak ve içindeki acıyı azaltmak amacıyla yanına gitme isteğiyle kapıya yöneldiğinde Ali gelip elini tutmuştu.

Ali, Vildan'ın kendisine oyalanması için verdiği kağıda resim çizmişti. Çizdiği resmi ablasına göstermek heyecanıyla ablasını evden çıkmak üzereyken durdurmuştu. Elif resme baktıktan sonra  Derya'yı merak ettiği için telefon etmişti. Ama Derya telefonu açmak yerine onların evinde olduğunu şimdilik yalnız kalmak istediğini mesaj olarak atmıştı.

Elif biraz daha Vildan'a yardım etmiş, sonra da Derya'ya yalnız kalması için tanıdığı sürenin yeterli olduğunu düşünerek Ali ile birlikte evlerine geçmişti. Eve gelince Derya'nın yanına oturdu. Derya, bugünkü yaşananlar ile ilgili bir şey sormamasını daha iki kardeş kapıdan girdiğinde dile getirmişti. Elif, Derya kuzusunun derdini az çok  biliyordu. Ama bu derde dava olabilmek için elinden bir şey gelmiyordu. Aslında ısrar edip anlatmasını isterdi ama Derya'nın gözleri konuşmak istemediğini çok net anlatıyordu.

Elif, Ali'yi yıkayıp uyutacağını söylediğinde Derya da bugünü film gecesi yapacaklarını belirterek Elif'e yalancı bir mutluluk resmi çizmeye çalışıyordu. Elif, Ali'yi yıkarken Derya da mısır patlatmış ve abur cuburları hazırlamıştı.

İşleri bitince ve Ali uyuyunca, ellerine birer mısır alıp sessizlik içinde Elif ve Derya film izliyorlardı.

Selvi Boylum Al Yazmalım filmini iki kız da defalarca izlemişti. Filmin önemi ikisi için de özeldi. Derya özellikle bu filmi seçmişti. Filmin anlamı sessizce kendini fısıldıyordu. Çünkü konuşmak istemedikleri ya da anlatamadıkları dertleri olduğunda kesinlikle bu film açılırdı. İkisi de kafalarında bulunanlar ile filme dalıp giderlerdi.

Derya ve Elif, filmde Samet isimli çocuğun biyolojik babasını değil, kendisi için emek veren, kendisine şevkat gösteren ve  merhamet ile yaklaşan Cemşit'i baba olarak seçmesine iç çekmişlerdi.

Derya, kendini tutamayıp  gözyaşlarını serbest bırakmış, iç çekerek ağlıyordu. Tüm gün Bulut'un küçük de olsa kırması hayatı boyunca görmediği aile ilgisini derinlerden ortaya çıkarmıştı. Yarasını iyileştirdiğini, daha güçlü olup artık üzülmeyeceğini sansa da her seferinde küçük bir söz acıtmaya yetiyordu.  Elif, Derya'nın aksine sessiz ve sakince gözyaşlarını arka arkaya ağlayamadıkları için filmi bahane ederek  döküyordu.

Sevgide emek varsa ağlamalar dahi içten geliyordu ve acı yerine zevk dahi veriyordu. İnsanın sevgisi için döktüğü gözyaşı damlasından kahkalar yükseliyordu belki de.

Bir başka evde bu akşam hali bambaşka olan biri daha vardı, Ömer. Bulut'a yardım ettikten sonra Yağız, önemli şeyler konuşacağını söyleyerek Ömer'i ikisinin yalnız kalacakları yere getirdi. Eskiden mahallenin gençleriyle her zaman gittikleri, saatlerce muhabbet ettikleri deniz kenarındaki buluşma yerine geldiler.

Yağız, arkadaşına karşı duyduğu pişmanlığı, beş yılın aslını anlatmaya karar vermişti. Gün içinde Yağız'a Ömer "Elif'in daha fazla dışarıya duvar ördüğünü, kendisini görmezlikten geldiğini." söylemişti. Yağız, Elif'in beş yıl içinde yaşadığı ne varsa anlattı. Yaşadığı zor zamanlardan tek tek bahsetti. Aslında o burada yokken olan şeylerin ona anlattığı gibi gerçek olmadığını, Elif'in kolay bir hayat yaşamadığını anlattı.
Ömer'den sevdiğinin zor yıllarını ondan sakladığı için özürler diledi.

Ömer duydukları karşısında yıkıldı. Arkadaşı, ona sevdasının acısını mutluluk olarak anlatmıştı. Kendine gelip neden diye sormak dahi çok zor olmuştu. Boğazı düğüm düğüm, canı ise paramparça olmuştu. Kardeşiyle birlikte hayata tutunmak için çabalayan sevdiğinin dünyasında dahi değildi. Bundan sonra ona nasıl seni seviyorum derdi?  İnsan demez mi neredeydin ben yaşamak için savaşırken.

O zamanın gençlik aklıyla Ömer'in annesinin söyledikleri Yağız için çok mantıklı gelmişti. Arkadaşı olanları duysa buraya gelseydi aklı babasında, orada kalsa bu seferde yüreği burada olacaktı. O sadece kendince Ömer için iyilik yapmak istemişti. Kardeşi iki ülke arasında kalmasın, aklı ve kalbi parçalanmasın istemişti.

Ömer kendini toparladıktan sonra Yağız'a bağırdı çağırdı ama içindeki yangına bu  yaptığı dahi çare olmamıştı. Asıl kızdığı kendisiydi " Kalp hissederdi de mi? Ya o hiç mi hissetmemişti." sürekli kendisine bu tür sorular soruyordu ve cevapları eksik verip haksızlık ediyordu. Uzaktayken onun için geceleri de sabahları da Elif'ti. Kalbi her atışta onun ismini söylüyordu. Onun yanında olmadığı için gülüşleri yarım kalıyordu. 

Ömer, şu an bir karar vermeliydi. Eve gelmişti ama dakikalar, saatler geçtikçe Yağız'ın söyledikleri katlanarak ve daha çok canını acıtarak düşümcelerinde haykırıyordu. Yatağının kenarına oturmuş, ellerini yüzüne kapatmış beyninin içindekilerle kalbine mahçup efkarların içinde boğuluyordu. O kadar acıya Bal Gözlüsü nasıl dayanmıştı. Yanında olsa yaslanacağı omuz olurdu, elinden hiçbir şey gelmese bile tutunacağı bir dal olmaya çalışırdı.

Ömer oturduğu yerden doğruldu. Elini boynuna koydu. Derin düşüncelerden çıkıp bir karar vermesi gerekiyordu. Her zaman için umut vardı. Hep bu ışığa sarılmıştı ve şimdi de pes etmeyecekti.

Ömer sevdasını gizlemişti. Nedeni ise Bal Gözlüsüne duyduğu sevgiden dolayı küçük dahi olsa söz gelsin istememişti. Yıllarca içinde saklamıştı.

Eskiden küçüktüler şimdi ise sorumluluk alma çağına gelmişlerdi. Ömer artık sevdası için somut bir adım atmanın vakti geldiğini, geç kalacak bir saniyesinin dahi olmadığını biliyordu.

Derin bir nefes alıp verdi. Kararlı bir şekilde kafasındaki düşünceleri desteklercesine başını aşağı yukarı salladı. Ruhunun ve gönlünün yeğane sahibi belliydi, Bal Gözlüsü.

Eline telefonu aldı. Elif'le mutluluğu için elinden gelenin fazlasını yapacak ve sevda yolunda tüm gücünü verecekti. Durursa bir daha fırsatı olmazdı. Sevgi, kendinden önce onun mutluluğunu düşünebilmekti. Zaten, Bal Gözlüsü mutlu olduktan sonra kendisi de mutlu olurdu.

Elindeki telefonda tereddüt etmeden arayacak olduğu ismin üstüne geldi. İçinde oluşmaya başlayan mutluluk alev olmuş kalbinde çiçekler açtırıyordu. Bal Gözlüsü, onu hayatına dahil eder miydi? Kimse bu sorunun cevabını bilemezdi. Cevap yalnızca Elif'teydi. Ömer'in bildiği tek şeyse denemeden cevabı öğrenemeyecek olduğuydu.Deneyecekti, her şeye ve herkese inat. Şimdi harekete geçme vaktiydi.

Yorumlar