7. Bölüm - Acı

 

7. Bölüm - Acı

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
Sevgim acıyor
Turgut Uyar

*****
Elif, beklenmedik bir telefonla acele ile Ömer'i beklediği yerden ayrıldı. O sırada hissettiği korku ve endişe ile Ömer'e haber vermek aklına dahi gelmemişti. Her şey yolunda giderken Elif'in hayatında yine bir zorluk ortaya çıkmıştı.

*****

Kötülük nedir? Ya da kötülük insan olmasa ortaya çıkabilir mi? İnsanın yaptığı davranışlar sonucunda kötülük çıkar. Tek başına bir şey kötü değildir. Muhakkak o işin içinde kalbi katran karası olmuş bir insan vardır.

Sevde ve Ahsen şimdi keyif kahvelerini içerken yaptıkları planın işlemesini bekliyorlardı. Kendilerine göre en doğru kararı vermişlerdi. Sevde yaptığı şeyden zerre olsun pişman dahi değildi. Ahsen ise bu işin onların başına patlamasından biraz da olsa korkuyordu. Ama Elif için vicdan azabı çekmiyorlardı.

Dışarıdan gelen gürültü ile hemen dışarı çıkmak için ayağa kalktılar. O sırada Yağız da odasından çıktı.

"Anne dışarıdan gelen gürültüde ne?"
Yağız'ın sorusuna Sevde masum bir tavır takınarak;

"Ay oğlum biz de anlamadık. Bir keyif kahvesi içelim dedik. Ama bir baktık  dışarıdan ses geliyor."

Üçü de sokağa çıkmışlardı. Elif'in babası gelmişti ve Eliflerin evinin oraya yaklaşırken avazı çıktığınca bağırıyordu.

"Elif, lan çık dışarı."

Adımları sarsak bir şekilde ne kadar hızlı  gidebilirse o haliyle o kadar hızlı gidiyordu.

İki kadın da Elif'in babası Osman'ın kulağına gitmesini istedikleri şeylerin adama yetiştiğini görünce mutlu olmuştu.

Yağız, adamın eve doğru naralar atarak gittiğini görünce bulunduğu yerden harekete geçmek için adım atmıştı ki annesi kolundan tuttu.

"Nereye giyorsun oğlum."

"Anne görmüyor musun? Osman amcanın ne yapacağı belli olmaz."

"Bize ne oğlum. Baba ile kızının arasında olan şey sen karışma."

"Anne ne dediğinin farkında mısın? Bırak!"

Kolunu annesinin elinden kurtarmasıyla birlikte ceplerinde telefonunu aradı ama bulamadı. Hiç değilse Ömer'e haber verirdi. Annesinin onun arkasından Yağız diye bağırmasına aldırmadan koşar adım Osman'ın yanına doğru gidiyordu.

Elif babasının onu aramasıyla hızlıca mahalleye gelmişti. Telefonda çabuk eve gelmesini, eğer mahalleye geldiğinde onu bulamazsa kardeşi Ali'den bütün sinirini çıkartacağını söylemişti. Telefonu kapatır kapatmaz Hanife teyzesini aramıştı. Ama  telefon açılmamıştı. Bir taraftan koşturarak taksi arıyordu. Bir taraftan da Yaman'a telefon ediyordu.

Yaman'a ulaştığında babasının mahallede olduğunu Ali'yi dışarıya çıkarmamalarını söylemişti. Aksi gibi Yaman da bugün evde değildi.

Her iki genç de bulundukları yerlerden mahalleye gitmek için harekete geçmişti.

Mahalleli yavaş yavaş sese toplanmıştı. Mahallenin yaşça büyük olanları Osman'ı sakinleştirmeye, ne olup bittiği öğrenemeye çalışıyordu. Fakat Osman onları "Sen karışma bunak." " Sen de karışma ihtiyar." ve bunlar gibi daha başka kabaca cümleler ile tersliyordu.

Elif mahalleye gelince taksiden indiğinde direk babasıyla karşı karşıya kaldı.

Osman, Elif'e doğru el kol hareketi yaparak bağırıyordu.

"Lan, senin yediğin haltları duymayacağımı mı sandın ha?"

Elif mahalleyi başılarına diken babasına nefretle bakıyordu. Mahalledeki herkes Osman'ı sevmezdi. Şimdi Elif de sevilmeyecek kişilerin arasına girecekti.

"Ne saçmalıyorsun? Eve gir orada konuşalım. Mahalleliye rezil olmayalım."

"Yediğin haltları yaparken rezil olmaktan korkmadın mı ha söylesene? Ama ben senin dersini vereceğim. Ne demek eve adam almak *rus*p* mu olacaksın başıma?"

Osman sözlerini söyledikten sonra Elif'in saçlarına yapışmıştı. Elif babasının ona yakıştırdığı kelimeyi duyunca eli ayağı buz kesmiş be donmuş şekilde kalmıştı. Saçını asılmasının acısını dahi hissetmiyordu. Nasıl bir baba kızına o kelimeyi yakıştırırdı. Avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu.

Yağız ve mahalleden birkaç kişi araya girerek Elif'i babasının şiddetinden uzaklaştırdılar. Şimdi Derya da koşarak Elif'e doğru geliyordu. Derya Elif'in halini görünce Osman'ı parçalamak istemişti.

"Sen nasıl babasın ya Allah seni bildiği gibi yapsın pislik."

Derya bir taraftan arkadaşını tutuyor bir taraftan da bağırıyordu.

Elif durduğu yerde daha dik durmaya çabaladı. O hiçbir şey yapmamıştı. Şimdi de namusuna laf söylüyorlardı. Babasının tam karşısına gelecek şekilde durdu.

"Ben sen değilim Osman Efendi. Git kimden duyduysan onlara bağır. Yapmadığın babalığın şimdi mi geldi aklına? Beni az biraz tanısaydın derdin "Elif yapmaz siz iftira atıyorsunuz.""

Elif'in kendisine diklenmesi Osman'ı iyice sinirlendirmişti. O kimdi ki ona böyle diklenebiliyordu. Onu tutan kollardan bir hışımda kurtuldu. Elif'in yüzüne tokadı geçirdi. Her şey birkaç saniyede gerçekleşmişti. Sokakta olanlar sanki nefes almıyor gibi olayı anlamaya çalışıyordu. Bir anda kendilerine gelen Bulut, Yağız ve Taha hiç düşünmeden Osman'a Allah ne verdiyse girişmişlerdi.

Derya da Osman'a doğru gideceğinde Elif kolundan tuttu. Derya kardeşine doğru dönünce kaşının kanadığını gördü.

Bu sırada olanlardan bir haber hala Elif ile buluşacağı yerde bekleyen Ömer telefonlarının cevapsız kalmasından dolayı iyice içine düşen kuşkuyla mahalleye gitmek için arabasına doğru gidiyordu. Elif'in gelmemesine hem çok üzülmüş hem de meraklanmıştı. Elif'in başına bir şey gelmiş olma düşüncesi onu oldukça korkutuyordu.

Mahalleye polislerin gelmesiyle olay karakola taşınmıştı. Her iki taraf da birbirlerinden şikayetçi olmuştu. Mahallenin gençleri Osman'ı güzel dövdüklerinden dolayı Osman hastaneye kaldırılmıştı. İfadeler alındıktan sonra tekrar mahalleye gelmişlerdi.

*****

Karakoldan döndükten sonra Hanife teyzeye geçtiler. Ali babasının mahallede bağırarak gürültü çıkarmasından dolayı çok korkmuştu çocuk bir de ablasının  kaşını ve halini görünce iyice korkmuş sonunda da  bağırarak ağlamaya başlamıştı.

Elif, Ali'yi zor da olsa kucağında sakinleştirmeye , kendisine hiçbir şey olmadığını küçük bir yara olduğunu kardeşine anlatmaya çalışmıştı. Aslında ruhu en yakını tarafından paramparça edilmişti.

Asya ile Derya odada yanında destek olmak için bekliyorlardı. Taha, Yağız, Bulut ve Ömer dışarıda bahçede duruyordu. Gençlerden  kimisi masanın yanında bulunan sandalyelerde oturuyor kimisi de ayakta durup hala olayın sinirini yaşıyordu.

Ömer, Osman'ın mahalleye gelip Elif'e kötü davranmasına ve her türlü şiddet uyguladığına yetişemediğine ve engelleyemediğine kızıyordu. Kendisine "Nasıl yetişemedin yine kırıldı ve sen yine yanında yoktun." diyerek öfke duyuyordu.

Osman'ı bulduğu yerde ilk fırsatta yaptığının pişmanlığını yaşatacak  ve Elif'i üzmesinin hesabını soracaktı. Dişlerini birbirine kenetlemiş ve yumruk yaptığı elleriyle öfkesini çıkartacak bir şey arıyordu. Osman şu an yanlarında olsa gözünü kırpmadan dünyaya geldiğine pişman edecekti.

Ali'yi kollarında sıkı sıkı sararak uyuttuktan sonra nefes almak için bahçeye çıkıp en kuytu köşeye saklanmak istiyordu. Bahçeye çıkarken Ali'ye bakmalarını eğer uyanırsa haber vermelerini  iki kıza  söyleyerek odadan çıktı.

Elif evden bahçeye çıkınca onu gören Yağız, dönüp Taha ve Bulut'a birkaç şey söyleyerek Ömer'i tek bırakarark eve girdiler. Giderken de Yağız Ömer'i eliyle dürterek Elif'in bulunduğu köşeyi gösterdi. Işığın az vurduğu yerde Elif dizlerini kendine doğru çekmiş, kollarını dizlerine dolamış şekilde yere bakıyordu. Ömer Elif'i bu şekilde görünce en büyük öfkeyi Osman'dan çok kendisine duydu.

"Senin sevdiğim dediğin bu kız beş yıl boyunca her gün neredeyse böyle acı çekti. Sen neredeydin? Sevmek bu mu? Ahhh. Utan Ömer utan." 

Ömer içinden böyle cümleler kurarak hem kendisine hem de  sevdasına haksızlık yaptığını düşünmüyordu.  Kendini artık o kadar kasıyordu ki ne nefes almak ne de hareket etmek kolay geliyordu.

Gögüs kafesindeki kuşlar tek tek ölüyor gibiydi. Sevda toprakları terk edilmiş ısısz bırakılmıştı. Oysa sabah ne kadar da mutluydu. Her şeyi yoluna koyacak, sevdiği bal gözlüsünün elinden tutacak mutluluk içinde yaşayacaklardı. Daha Elif'i kötülükten korumayı bilmiyordu. Yanan alevler yüreğinde hararet yapıyor onun da buharı gözlerinden çıkmak istiyordu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Göz yaşları şimdi çıkmamalıydı. Ömer ne Elif'in yanına gidebiliyor ne de bahçeden çıkıp gidebiliyordu.

Elif başını kollarının üzerine koydu. Elif ağlayamıyordu. İçinde bulunan sıkıntıyı kimseye anlatmak istemiyordu. Baba denen insan, en yakını, bir sorun olduğunda sırtını yaslayabileceği dağ kendisine ağza alınmayacak laflar söylemiş bir de vurmuştu. Fiziksel acıların geçeceğini Elif çok iyi biliyordu. Ama ruhunun kırıkları geçmiyordu. Güveneceği ilk kişi babam diyeceği insan kırmıştı güvenini de kalbini de.

Artık susmak istiyor, derdini içine atıp konuşmamak istiyordu. Birilerini duymak ona acı veriyordu. Kimse teselli versin istemiyordu. Savaşmak onun için hayat olmuştu ama şimdi namusuna dil uzatılmıştı. Birileri yine çamur atmış ilerisini gerisini düşünmemiş izi kalsın istemişti. İnsanlar başka insanların hayatını cehenneme çevirmeyi severdi.

Ömer sanki her adımında incitmekten korkar gibi Elif'e doğru adımlarını attı. Elif'in yanında bulunan boşluğa korkutmaktan çekinerek oldukça yavaş şekilde oturdu.

Derin bir nefes alarak " Yıllar önce küçük bir kız çocuğu kanayan yarama dokundu. O gün yaraların ilgiyle ve sevgiyle sarılırsa iyileşeceğini anladım."

Elif, Ömer'in sesini duyunce başını koyduğu yerden kaldırdı. Gözlerinin içi ve çevresi kıpkırımızı olmuştu. Ağlamamıştı ama kendini nasıl sıktığı tüm yüzünden belli oluyordu. Hatta Elif'in gözlerinden çıkmak için birbiriyle savaşan gözyaşları pırıltıları bunun bir kanıtıydı.

"Peki tüm yaralar iyileşir mi?"

Ömer, Elif'in kendine doğru dönen başından Osman'ın vurması sonucu sağ kaşında küçük ama canını yaktığını bildiği acılmayı gördü. Ömer bu görüntü karşısında kafasını çevirerek sessizce Osman'a küfretti. Bir baba öz kızına vururken hiç mi yüreği sızlamamıştı. O elleri kırmak Ömer için artık bir zorunluluk haline gelmişti. Şimdi Osman'ı değil sevdiğini düşünmeli ona iyi gelmeliydi.

"İyileşir Elif."

Gözlerinin içine bakarak ve derinlerine dokunmak istercesine Ömer söylemişti.

"Buram çok acıyor artık nefes alamıyor gibiyim. Günden güne gücüm tükeniyor."

Elif kalbini göstererek canının nasıl acıdığını anlatmaya çalıştı. Gözlerinden akmak için çabalayan yaşlar artık bağımsızlığını ilan etmiş sıra sıra akıyordu.

Ömer, Elif'i kendine doğru çekip kollarının arasına aldı. Sıkıca sarmaladı. Sanki yüreğindeki yere koyup orada kimsenin ona dokunmasını sağlamak ister gibi.


Yorumlar