Dört - Tehlike


 

Dört - Tehlike

 💛 İyi Okumalar...

Kadim Diyar denen yerde ruhumun seyahatinden sonra uyanıp oradan ayrılmıştım. Ruhumun seyahatine hala inanamıyordum. 5. numaralı odadayken Dilay tarafından ruh seyahatini kısa bir bilgilendirme sesli mesajı ile onaylatmış olmasam rüya derdim. Ama Dilay mesajda ilk önce şaşkınlığını hala atamadığını ve eğitim almadığım halde nasıl böyle seyahat ettiğime şaşırdığını cümleler üstüne cümlelerle anlatmasından sonra Algin'in en kısa zamanda iletişime geçeceğini anlatmıştı.

Beş numaralı odadan çıktıktan sonra koridorda gördüğüm insanlar beni gördükten sonra sanki çok sıradan bir durummuş gibi yürümeye devam edip yanımdan geçmişlerdi. Acaba burada hepsi benim gibi yeni miydi? 

Algin'in dediği gibi evime geri dönmüştüm. Sabahın erken saatleri olduğu için herkes işlerine yetişmek için hareket halinde olduğundan benim da sokakta olmam dikkatlerini çekmiyordu. Eve girdikten sonra hızlıca üstümü değiştirip işe gitmek üzere evden ayrıldım. Bir şirketin raporlama bölümünde çalışıyordum. Gün boyunca  dün yaşananlardan sonra birilerinin dikkatini çekip çekmediğimi anlamak için sürekli gözlerimi temkinli bir şekilde etrafta gezdirdim. Hiç kimsenin benimle ilgilenmediğini fark etsem de üzerimdeki gerginliği atamıyordum. 

İş çıkışı sokağı dönecekken Vaha'dan benimle iletişim halinde olan üstümü evimin önünde görünce adımlarım istemsizce durakladı.  İzem beni fark etmiş olacak ki yüzünde saklayamadığı ve samimiyet barındıran gülümseme ile benim yanına gitmemi bekliyordu. 

Kalbim her ne kadar buradan hemen uzaklaşıp kaçmam gerektiğini söylese de beynim durup hiçbir şey olmamış gibi hareket etmem gerektiğini vurguluyordu. Yüzüme anlık bir gülümseme kondurup hemen düz bir ifadeye geri döndüm. Bu işaretti bir nevi. Seni fark ettim ve anladım der gibi. Gülümsememi silmemin nedeni ise  Arazat Gezegeni'nde duygularınızı belli etmek her ne kadar yasak olmasa da bir gelenek gibi iyi, mutlu hallerin dışarıya yansıtılması bir kural ihlali gibiydi. Çok sıkı bir denetim halinde yaşam devam ettiği için insanların her eylem ve fikri irdelenip altındaki neden aranıyordu.  Arazat Gezegeni'nde gezegenin sahipleri olduğunu düşünen kişiler alınan nefesin bile hesabını yapıp fazla ya da eksikse nedenini hemen soruyorlardı. 

İzem, benim de ona gülümsemem ve selam vermemle birlikte arkasını dönüp kaldırım boyunca yürümeye devam etti. Yaptığı bu hareket beni takip et demekti. Durduğum yerde biraz daha hareket etmezsem kaldırımdan  geçen insanlar bir tuhaflık olduğunu fark edebilirdi. En kötüsü de en son göz göze gelmem gereken kişilerle göz göze gelmemdi. Bir Arazat güvenliği ile karşılıklı saniyelik bakıştıktan sonra anlık bir hareketle ayakkabıma eğilip sanki pislenmiş de temizliyor gibi hareket etmem bir oldu. Kontrolüm dışında tehlikeye karşı anlık aldığım kararla böyle bir şey yapmıştım. Bir süre ayakkabımda olmayan tozları temizledikten sonra eğildiğim yerden doğrulup yürümeye başladım. Az önce bana bakan güvenlik hala gözlerini çekmese de bir iki adım attıktan sonra anormal bir durum olmadığına karar vermiş olacak ki diğer arkadaşıyla birlikte cadde boyunca yürümeye devam etti.

Evimin kapısının önüne gelince İzem'in beklediği yere gideceğim için girmeden devam edecektim fakat güvenlik hala evimin bulunduğu sokaktaydı. Ve her an dönebilirlerdi. Dikkat çekmemek adına uğraşsam da bir anda İzem'İ karşımda görünce ister istemez korkup duraklamıştım. Bir süre, evimin altında bulunan dükkanın önünde bulunan bildiri kağıtlarını göz atıyor gibi görünsem de güvenliğin sokaktan çıkmalarını bekliyordum. En son elime aldığım bildirinin manşetine atılan başlıkla kanım dondu. Vaha'dan, ismini bilmesem de daha önce İzem'in yanında bir toplantıdan önce gördüğüm, kişi kanlar içinde yerde yatıyordu. Küçük başlık olarak da Arazat'a başkaldıranların cezalarının kesilmeye başladığı yazıyordu.  Yanımda oluşan hareket ile birlikte kendime geldim. Yanımdaki kişi başka bir bildiriye eğilince ben de sokağı gözlerimle taradım,  bir tehdit olmadığını anlayınca bildiriyi bırakmayıp İzem'in döndüğü yere doğru ilerledim.

Sokağı döndükten sonra İzem'e dair iz arasam da bulamadım. Evlerin arasından gitmeye karar verdiğimde boşluk gibi açıklıktan kolumun tutulup çekilmesiyle sert bir şekilde tekme atmaya hazırlanıyordum ki İzem hızlıca kolumu bırakıp "Sakin ol benim." diyerek tekme atmamı engelledi.

İzem'in olduğunu anlayınca aramızdaki mesafeyi daha korunaklı olabilecek şekilde ayarlayıp  çekildim. Beynim hala tehlikede olduğumu bağırsa da sakin görüntümü bozmadım. Nerede olduğumu anlamak için kafamı çevirmeden gözlerimle bulunduğum yeri taradığımda  dışarıdan bakıldığında ağaçların dahi görünmeyeceği şekilde örülmüş duvarı görmem ile bu sokaktan daha önce geçmeme rağmen böyle bir bahçenin varlığından dahi haberdar olmamın sebebini anladım. Çünkü duvarın metrelerce uzayıp içeride bulunan ağaçların ve binanın koruyucusu gibi olmasıydı.

İzem'in kendimi toparlamam için bana vakit tanıdığını anladım. Beni buraya doğru asılırken kolumdan çekiştirse de üstüm başım yamulmuştu. Etrafa bakış atarken bir taraftan da kıyafetlerimi düzelttim. En sonunda gözlerimi İzem'e çevirdiğimde bana her zamanki gibi ne düşündüğü yüzünden okunamayan ifadeyle bakıyordu.

"Nüha, dün gece çok kötü şeyler oldu."

Kötü bir şeyin olduğunu ben de bildiriden öğrenmiştim fakat bu tür saldırılar ya da vahşetler ilk defa olmuyordu bu gezegende. Her olan olay karşısında gelip benimle konuşma yapılması gibi durum da hiç olmamıştı.  Şimdi burada böyle bir araya gelip dünkü olanları konuşmak anlamlandıramadığım şeylerden biriydi.

İzem çok akıllı bir kadındı. Vaha'daki birçok farklı görevde yer aldığını ve bu görevleri bir şeref olarak yaptığını direk anlatmasa bile her cümlesinde farklı bir şekilde belirtirdi. Benim onun açıklamalarına devam etmesi için beklediğimi anlayınca yüz ifadesini bozmadan açıklamasına devam etti. 

"Birileri Vaha'daki kimlikleri deşifre etmeye başlamış."

Bu bilgi karşısında kaşlarımı şaşırmış gibi çatarak baktım. Notlardan ve dün geceden sonra bu bilgi normal gelmişti. Fakat bu normalliği belli etmek istemiyordum.

"Bu nasıl olur?

Resmen benimle oyun oynuyordu. İzem akıllı biri olabilirdi ama ben de ondan akılsız değildim. Notlar gelmese bile her zaman sorgulayıcı tavrım vardı. Tek eksi olarak yazılacak yer fark etmeme rağmen yapbozun parçalarını yerine oturtamamış olmamdı. Hiçbir zaman fanatik ve yeniliğe kapalı olmadım. Yanlış varsa ve gördüysem onu dile getirmekten çekinmezdim. Fakat Arazat Gezegeni'nde her doğrunun her yerde söylenmeyeceğini öğrenmeniz gerekiyordu. Dile getiremiyorsanız beyniniz ve ellerinizle oyunlarını bozun.

"Bizde bilmiyoruz."

Verdiği cevap karşısında yüzümü buruşturmak istesem de kendimi tuttum. Gözlerine bakmayı sürdürerek "Bu nasıl mümkün olabilir? Üstlerden başka bilen yok kimliğimizi demiştin." kendimi tutamadan sormaman gereken soruyu sordum.

İzem sorum karşısında ellerime gözlerini indirdi. Aslında sorudan çok kimliklerimizi ortaya çıkaracak kişi veya kişilerin üstlerden biri olduğunu da kastettiğim İzem gibi biri tarafından fark edilmeyecek gibi değildi. 

"Ongu." 

Sağ elimdeki bildiriyi gözleriyle işaret ederek benden almak için elini uzattı. Bildiriyi ona doğru uzatınca elimin arasından alarak açtı ve diğer elinin işaret parmağıyla "Ongu da senin gibi benim sorumluluğum da olan Vaha'nın sevdiği biriydi." dedi. duraksadıktan sonra gözlerini tekrar bana bana bakmak için kaldırdı. Eş zamanlı olarak kanlar içindeki ismini yeni öğrendiğim Ongu denen adamdan gözlerimi çekerek onunla göz göze geldim. Bir an için dudağında oluşacak tebessümü engellemek ister gibi dudağı seğirtti ve saniyelik gözlerinden sinsi bir bakış geçti.

"Vaha sizinle özel olarak ilgilenmem gerektiğini bana bu olaydan önce bildirmişti."

Nasıl bir özelliğimiz vardı ki Ongu ve benle özel olarak ilgi görmemiz istenmişti. Bana yandan bir bakış atıp yüzünde anlayamadığım bir ifade oluştu.

"Dün olaylar olduktan sonra senin için de endişe ettim Nüha." 

İşte şimdi asıl meseleye gelmişti. Dün gece nottan sonra evi hızlıca terk etmiştim. Sabah erkenden gelip işe gitmiştim.  

"Dün gece geç saatlerde güvenliğin için evine geldim. Ama Nüha sana ulaşamadım. Ve sen evde yoktun."

Notta yazdığı gibi içinde bulunduğum topluluk diye bahsedilen Vaha'ydı ve nottaki mesaj gibi dün evime gelmişlerdi. İzem'in anlattığına göre benim güvenliğim için ve tehlike karşısında beni merak ettikleri için evime gelmişlerdi. İzem'in dediği gibi dün gece ben evde yoktum. 

"Başına bir şey geldi diye korktuk Nüha."

İzem hiçbir korku hissi barındırmaya sesiyle benim başıma bir şey geldiğinden dolayı korktuğunu söylüyordu. Ama cümlesinde daha çok alay bulunuyor gibiydi.

"Arkadaşım işle ilgili bilgiler vermesi gerekiyordu. Yeni bir rapor için birlikte gece boyu çalıştık."

Söylediklerimin inandırıcı durması için ifademi bozmasam da cümlelerim onu inandırmaya yetmemişti. Sadece anladığını belirtmek için kafasını aşağı yukarı salladı.  Şu an önemli bir problemim vardı. İzem bana inanmamıştı ve bulunduğum bahçe gibi yerden nasıl kurtulup çıkacaktım bilmiyordum. 

"Güvende olduğunu görmek ve duymak beni sevindirdi." 

İzem kendini toparlayarak bana bakmaya devam etti. Bir şey bilip bilmediğimden emin olmadığını düşünerek temkinli davrandığını düşündüm.  

"Senin kimliğinin sızdırıldığını bilmediğimiz için ve seni de tehlikeye atmak istemediğimizden bir süre bizim korumamızda olan evlerden birinde kalman gerekiyor."

Tabi ki de böyle bir şeyi kabul etmeyeceğim. Hem evler dediği ve koruduklarını söylediği yerleri  ilk defa duyuyordu. Şu zamana kadar bunlardan bana bahsetmeyip şimdi bahsetmeleri düşündürücüydü. Vakit kazanmam gerekiyordu. Dikkat çekmemem gerekiyordu fakat ben çoktan hatta dün gece Vaha'nın dikkatini çekmiştim.  

"Tamam."

Dediğini onayladığımı düşünerek "Hadi gidelim." dedi.

Onun hareket etmesiyle birlikte "Birkaç saat sonra burada buluşalım evden almam gerekenler var." diyerek onu durdurdum.  

"Hiçbir şey alman gerekmiyor Nüha. Birkaç saatte olsa tehlike her an var."

Söylediği her cümle benim tarafımdan kafamı sallamam ile onaylanıyordu. Fakat zihnimdeki planlar birbiri ardına benim tarafımdan kovalanıyordu. 

"Gün boyu da tehlike vardı İzem. Neden sabah beni bulmadınız." 

İzem'in elleri bir anda bana doğru atılınca kendimi olabildiğince geriye çektim. 

"Nüha bizden şüphelendiğine inanamıyorum." diyerek hayretler içinde olduğu yerde kaldı. İşte şimdi asıl tehlike başlıyordu.

"Sakın yaklaşma her yerde Arazat Güvenliği var. Bir bağırmam yeter buraya gelmelerine."

Şaşkınlığını atarak kahkahalarla gülmeye başladı. 

"Kimi kime şikayet edeceksin Nüha." diyerek yaklaştığında girdiğim aralıktan çıkışa doğru koşmaya başladım. Bahçeden çıktığım an peşimde koşturan sadece İzem değil Arazat güvenliği de olacaktı. Son cümlesinden anlaşılacağı üzere aynı tarafta olan iki topluluk tarafından hangisine yakalanırsam yakalanayım benim açımdan sonuç değişmeyecekti. Benimle ilgili nasıl bir şey planlanıyorsa  kaçınılmaz son o olacaktı.

Sokağa çıkmamla birlikte "Nüha" diye ismimin tanıdığım bir ses tarafından söylenmesiyle sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdim. Dilay'la daha dün tanışmış olmama rağmen yıllardır görmediğim arkadaşımı görmüş gibi sevinmiştim.

"Bu tarafa koş çabuk."

Arkasından gelen güvenlikten olduğu belli olan kişiler ve siviller ile o bana doğru ben ona doğru koşmaya başladık. Etrafta bizleri şaşkın gözlerle izleyen Arazat insanları bu tür bir olaya ilk defa şahit oldukları bariz belli olduğu şekilde bizlere bakıyordu. Arazat'ta kaçış, başkaldırış olamazdı çünkü bu hareketlilik olmadan önce müdahale edilirdi.

İkimizde yan yana geldiğimizde benim koşmaya devam edeceğimi düşündüğü için "Dur" dedi.

Aldığım emirle durmak istemesem de bu sefer aklımın uyarılarını arkaya atarak durdum.  Arkamda İzem'in bana yakın olduğunu gördüğümde engel olmak için çok geç kalmıştım. Fakat başka biri İzem'e yumruğunu savurup İzem'in yere düşmesini sağladı. 

Ben arkamda İzem ve yumruk atan kişiye bakarken Dilay elimi asılarak "Bin." dedi ve ben önümüzde duran arabaya Dilay tarafından zorla bindiriliyor gibi arka koltuğa itildim. O da benim yanıma oturup kapıyı kapattı.  Ön kapı açılarak az önce İzem'e yumruk attığını gördüğüm kişi bindi.

Araba daha önce görmediğim bir hıza ulaşarak yolda hareket etmeye başladı. Araba giderek hızlandıkça etrafımızda kalan şeylerin hızlı trende giderken bulanık görünmesi gibi bir durum oluşuyordu. Dilay nefeslerini düzenledikten sonra öndekilere doğru kafasını uzatıp "Bu harika bir şey. Algin'e arabasını arada bir kullanmamız için yalvarmalıyız." diyerek arkasına yaslandı. 

Sürücü koltuğunda oturan kişi "Baksana bütün kontrol arabada ve hiçbir şekilde süratını hissettirmiyor. Sadece söylediğim yere gidiyor. Ne kadar konforlu." dedi hayranlığını fazlaca belli eden sesiyle.

Sanki ben orada yokmuşum ya da onlardan biriymişim gibi sohbetlerine devem eden ikiliyi  nefes nefese izliyordum. Sonunda bir öksürük sesi susmalarını sağlamıştı. Öksürüğün sahibi İzem'e yumruk atan kişiydi. Dikkatleri kendi üstünde topladıktan sonra kafasını benim olduğum alana çevirebildiği kadar çevirip "Sen Nüha olmalısın. Ben Fuat." dedi. Yüzüne hoş bir gülümseme kondurup devam etti. 

"Aramıza hoş geldin, Nüha."

*****

Yorumlar