Üç-Tanışma
İster çocuk ister büyük olun.
Herkesin içinde iyi ve kötü duygu ve düşünceler vardır.
Önemli olan iyiye yönelebilmektir.
İyi ve iyiliklerler kalın. ♡
Yorum ve düşüncelerinizi merakla bekliyorum.
*****
En son odadaki kanepede oturup uyuyakaldığımı hatırlıyorum. Acaba buraya nasıl gelmiştim. Etrafıma bakınıp bir şeyler hatırlamaya çalıştım fakat buraya gelişim ve bulunduğum yer hakkında hiçbir şey bilmediğimi anladım. Yeşillikler içinde yüksekte kalan bir yerdi. Durduğum yerde kısa otlar olsa da benim biraz uzağımda boyları upuzun otlar bulunuyordu. Tepenin bitiş noktası uçurum durduğum yere yakındı. Oraya doğru yürüyüp bu yerden aşağıda bulunan evlere baktım. Evler buradan birer maket gibi görünüyordu. Manzaraya dalmış düşünürken arkamdan ismimin seslenilmesi ile hızlıca döndüm.
"Nüha! Senin odanda olman gerekiyordu."
Bu sesi tanımıştım. Beş numaralı odaya girdiğimle benimle konuşan ve isminin Dilay olduğunu söyleyen kızdı. İlk bakışta masum ve oldukça şirin bir görüntüsü vardı. Benden biraz daha kısaydı. Ona bilgelik katmış gözlüğü ve sevimli çilleriyle hayretler içinde göz bebeklerini beni burada görmeyi beklemediğinden dolayı şaşkınlıkla büyütmüş ve anlamak ister gibi bana bakıyordu.
"Ben de bilmiyorum."
Benden aldığı cevap nasıl geldiğimi aydınlatmadığı için yanıma gelip karşıda bir noktaya odaklanarak ve kendince nasıl olabilir mırıltılarıyla buraya gelişimleilgili yanıt arıyor gibiydi. Onunla birlikte bir süre sessiz kalarak ben de beynimi tekrar zorladım. Zihnimde not geldikten sonra olanları ve an an yaşadıklarımı tekrar ettiğimde hafızamda en son odada uykuya geçiş anım vardı. Acaba hafıza kaybımı yaşıyordum.
"Düşündüğümden daha ileri seviyeye sahipsin Nüha."
Dilay ile birlikte sesin geldiği yöne doğru dönüp baktık. Daha önce görmediğim ve sesini de duymadığım biri karşımdaydı. Benim onu tanımadığım kadar onun beni tanıdığı hal ve tavrından belli oluyordu. Beyaz saçlarından ve yüzünden yaşının oldukça fazla olduğu anlaşılsa da dik duruşundan ve çevik hareketlerinden görüntüsünün aksine dinç duruyordu.
Bizim bir tepki vermediğimizi görünce yanımıza doğru yaklaştı. Bana doğru dönerek "Nüha Selim, resmi olarak tanışamadık. Algin Vera sonunda tanışabildiğimize memnun oldum." dedi.
Daha sonra şaşkınlığını hala atamamış Dilay'a dönerek "Sen yola çıkabilirsin Dilay. Nüha'yla biraz konuşalım. Planlarda galiba değişiklik yapacağız." diyerek Dilay'ın geçebilmesi için yana doğru çekildi.
"En kısa zamanda görüşmek dileğiyle Nüha.
Dilay'a küçük de olsa tebessüm ederek sadece başımı aşağı yukarı salladım. Her ne kadar samimiyet ve sevecenlikle yaklaşsalar da bu insanlar hakkında sıfır bilgiye sahiptim. Bu durum da beni daha temkinli ve soğuk davranmaya itiyordu. Bir şeyler hissetmek benim için önemli değildi. Önce mantığıma yatması ve aklımın seçim yapması gerekiyordu.
Dilay yeşilliklerin içinden ne yavaş ne de hızlı denilecek seri hareketlerle ilerledi. Bu şekilde gitmesi her zaman kullandığı, ezbere bildiği yol olduğunu belli ediyordu. Uzun otların bir duvar gibi durduğu yoldan gövdesi kalın bir ağacın arkasına doğru geçtiğinde Dilay tamamen kaybolmuştu.
"İyi anlaşacağınızı düşünüyorum. Bence düşüncem de haklı çıkacağım."
Algin'in, Dilay'ı kastettiğini anlayarak "Bilmem, tanımadığım kişi hakkında iyi anlaşıp anlaşamayacağımı söyleyemeyeceğim." kelimeleri özenle seçmeye çalışarak karşılık verdim. Şu an için yeni tanıştığım ve hatta adından başka herhangi bir şeyini bilmediğim biriyle arkadaş olup olmayacağımı düşünmek en son şeydi. Elime geçen ilk nottan beri bir sürü soru birikmişti. Ve aklımdaki sorular üst üste çıkmaya çalışarak cevaplanmak için bir yarışa girmişlerdi.
"Duygularını ikinci hatta üçüncü plana attığını biliyorum Nüha."
Bu sözleri bir sorun gibi değil de hoşuna giden bir şeymiş ve en kısa zamanda değişmesini ister gibi gülerek söylemişti. Gülerken kısılan kahverengi gözleri sanki bir çizgi haline gelmişti. Gülümsemesini tamamen yok etmeden dudaklarında tebessüm olarak bıraktı.
"Birçok şeyi merak ettiğin gözlerinden ve yüzünden açıkça okunuyor. Merak iyidir Nüha. Ama zaman ve sabır ile cevapları alırız."
Bütün cevapları tabi ki de öğrenmek istiyordum. Şu an bekleyecek bir anım dahi yoktu. Sorularıma verilecek yanıtlara göre daha sağlam adımlar atıp bir rota çizecektim. Düşüncelerimi kendime saklayıp ilk sorumu sordum.
"Buraya nasıl geldim. En son hatırladığım odada olduğum."
Beni anlar gibi kafasını aşağı yukarı salladı. Sonra da ellerini bulunduğumuz yeri göstererek "Burası Kadim Diyar, normalde buraya bulunduğun apartmandan geçilen gizli geçitle araçlarla geliriz. Tabii ancak izni olanlar buraya gelebilir. Senin geldiğini haber verdiğinde Dilay oldukça şaşırdım."
Kadim Diyar acaba apartmana çıkarken okuduğum yere benzer yer miydi? Cevher Diyarı yazan yerde böyle bir diyara açılan bir geçit miydi? Büyük olasılıkla öyleydi. Sorularım gittikçe artıyor ve her yeni öğrendiğim bilgi bana verilen bir cevaptan öte birden çok soru olarak dönüyordu.
"Anlamadığım noktalar var. Buraya nasıl geldim hatırlamıyorum? "
Söyleyeceklerini birkaç saniye toparlamak ister gibi bekledi. Nasıl söyleyeceğine zihninde karar vermiş olmalı ki konuşmaya başladı.
"Aslında tam olarak gelmiş sayılmazsın Nüha. Senin seviyeni daha farklı düşünüyorduk. Fakat sen bizi yanıltın. Şu an ruhun bu yolculuğu yaşıyor aslında hala Hayat Apartmanındasın."
Böyle bir açıklama beklemediğim için ben de şaşırmıştım. En mantıklı açıklama benim için uyurken etkisiz hale getirilip buraya getirilmem ya da hafıza kaybı yaşıyor olmamdı. Ne demek ruhum burada bedenim başka bir yerdeydi. Duyduğum şeyin şaşkınlığını atamadan konuşmasına devam etti.
"Seninle burada tanıştığımıza göre yarın tanışmak için gelemeyeceğim. Sen buraya gelmeden önce acil bir durum oluştu. Galiba bir süre daha görüşemeyeceğiz. Birkaç gün Vaha'nın ve diğer düşmanların senden şüphelenmemesi için evine dönmelisin. Oyuna girdiğin için ilk andan dikkat çekmeni istemiyorum. İlk önce Özler Kitabı'ndan kuralları öğrenmelisin."
Daha bir sürü şey anlatmıştı. Fakat o kadar dağılmıştı ki zihnim, bazı şeyleri anlamıyordum. Nasıl bu kadar emin olabilir oyun dediği şeyde onlarla birlikte olacağıma. Belki Vaha benimle iletişime geçecek ve onların tarafında olmam için güçlü deliller sunacaktı.
"Yüzündeki ifadelerden anladığım kadar daha fazla şey öğrenmek istiyorsun. Zihnine dolaşan ve seni rahatsız eden soruları seninle kalıp cevaplamak isterdim. Ama aldığımız bilgilere göre bizim için çok önemli yerimiz düşmanlarımız tarafından tespit edilmiş. Her an saldırıya geçmek için hazırlanıyorlarmış. Nüha sen bizim için önemlisin fakat onlar bunu bilmiyorlar. Bu da bizim için avantaj. "
"Nasıl emin olabiliyorsun? Belki de Vaha'ya geri döneceğim."
Söylediklerimi sanki duymayı bekliyormuş gibi yüzündeki mimikleri değişmedi. Belki bu kelimelerime karşılık az da olsa kaşlarını çatar ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyler ya da Vaha gibi olan grupları kötüler diye düşünmüştüm. Ellerini zamana meydan okur gibi bir saliseden daha az sayılacak sürede kalbine götürdü. O kadar hızlı yapmıştı ki bu hareketi, daha ben eline bakarken aynı hızla diğer eliyle elime küçük bir kağıt tutuşturdu.
"Seni yönlendirecek güç kalbinde." diyerek elini kalbinden çekti.
Daha ben nasıl diye soracakken ortadan kayboldu. Şimdi oyunda tek başımaydım.
Bir daha kim bilir ne zaman birbirimizi görecektik? Belli değildi.
Peki düşmanlar kimdi? Oyuna yeni katılmış birini aklında sorularla bırakmak hiç olmadı.
Peki benim kalbim yönünü bulacak kadar güçlü mü?
Hayır. Korkak ve yol bilmez.
Seni yönlendirecek güç kalbinde demişti. Bu cümle ile nasıl harekete geçebilirim ki.
Oyun çoktan başlamıştı ve ben oyunda geriye düşmeye devam ediyordum. Hemen bir adım atmalıydım. İçinde bulunduğum yer geçekten bir oyun muydu?
Hayır hayır kesinlikle bir oyun değildi. Oyundan daha çok sanki hayat gibiydi. Gibisi fazla hayatın kendisiydi.
Mantıklı bir şekilde düşünmek istiyordum ama kendimi korkum ile baş edemeyecek seviyeye çok yakın hissediyordum.
Şu an bana kızıyorsunuzdur. Belki de ne de çok korktu diye söyleniyorsunuz. Tabi siz de haklısınız. Basit bir oyun olsa korkmama gerek yoktu. Bilmiyorsunuz ki, bilmemenin verdiği cesaret bilmenin verdiği endişeden daha iyi olabiliyor.
Sonuçları çok büyük sorumluluklar getiren, ilmek ilmek işlenen, birbiriyle bağlantılı seçenekler zinciri olan bir yer burası.
Su yüzeyine yakınım ama sudan çıkamıyor gibiyim.
Tamam sakinleşmeliyim.
İlk önce oyunun kurallarını, oyundaki görevleri ve yasakları öğrenmem gerekecek.
Usulüne göre oyun olmalı. Oyun oynamaktan öte hayatı usulüne ve içeriğine göre yaşamalıyım.
Esasları doldurmak, verilen görevleri yerine getirmek için de şartları öğrenmem gerecek.
Bu sırada unutmamak ve hataya düşmemek için tekrar etmem ve hatırlatıcılar edinmem ve beyin ve kalp bağlantısını iyi ayarlamam gerekiyor.
Korkak bir kalbin hatırlatıcısı bilin bakalım kim evet tabi ki unutkan ve bazen de doğruyu saptıran ve hayali dünyasında mutlu bir beyin.
Tamir için gerekli olan aletler bulunmalı. Bu aletlerin içinde hileli olanlar var, çok dikkatli seçmeliyim.
Şimdi de oyundaki diğer muhataplar ve fikir üreticileriyle diyaloglar ayarlanmış mı bu ayrıntı düşünülmeli ki bunlar da oyunun risk unsurları.
Aynı amaç uğruna farklı görevlerde yer alan insanlarla görüşülmeli ve oyunun başarıyla bitirilmesi için dayanışma sağlanılmalı.
Aceleci davranmayıp sabırlı bir şekilde planlamayı yapmalıyım.
İlk önce karşıt düşüncede olanlarla güzel bir konuşma yapılmış mı bunu öğrenmeliyim. Düşmanı yakından tanımalıyım.
En güzel şekilde mücadeleyi yapabilmeliyiz. Kuralda da geçtiği gibi bize ceza vermeye kalkılırsa ancak bize yapılanın misli ile karşılık vermeliyiz.
Sonuçta bizler bu oyunda barış, esenlik ve güzellik taraftarıyız.
Karşı tarafın yaptığı tuzakların oldukça fazla olduğundan bahsetmişti. Ahhh! O kadar kısa sürede çok şey anlattı ki unutmamam gerek.
Kalbimin sağlamlaştırmalıyım. Yolum bilgi öğrenme yolu olmalı.
Ne demişti, hatırlamalıyım.
Tüm canlılara karşı bir saldırı var. Saldıranların içinde yalanlarla kandırılmış bizden olanlar da var. Bunlar köleleştirilmiş veya başa getirilerek yönetim onlara verilmiş kişiler.
Neden mi bazıları kendinden olana karşı savaşıyorlar? Lider konumunda olanlar kalplerini kaybettikleri için, köle olanlarınsa beyin kalp ilişkisi kesilip düşünme eyleminden uzaklaştırıldıklarından dolayı kendi ırklarına karşı savaşıyorlar.
Sırrı bulan gerçek gücü ele geçirecek. Ondan sonra da ya iyilik yön bulacak ya da kötülük.
Oyun bittiğinde her zaman iyiler kazanır diye biliyorum. Böyle bir bilgi hafızamın bir köşesinde yer edinmiş.
O zaman asıl amaç ne? Asıl amaç iyilerden olabilmek. Yani oyun boyunca kazanan taraf olabilmek için yarışmak.
Aslında iyi kalabilmek; her türlü psikolojik, fiziksel ve zihinsel saldırılarda benliği ve kalbin iyiliğini kaybetmemek.
Giderken elime verdiği kağıda kafamı çevirdim. Kağıdın en altındaki cümle gözüme ilişti.
"En sağlam direniş kalbimizi temiz tutmaktır Nüha."
O zaman direnişim iki cephede olacak. Yolumu bulmak için kalbimi dinlemeliyim, dinleyip de doğru anlarsam yolu bulabilirim.
İşte asıl düğüm burada başlıyor. Ya kalbim iyiler yolunda değilse. En önemlisi en son kalbimi ne zaman dinlemiştim. Ben Nüha'yım, ismim dahi akla ve yasaklara uyan demek. Mantık ile bağlantı kuramadığım her şey benim için ikinci planda. Düşmanlarla savaşırken aklımın yanına duygularımı ve hislerimi koymak için de savaşmalıyım.
Kadim Diyarı zihnime kazımak ister gibi gözlerimi daha fazla açarak dikkatlice inceledim. İlk geldiğimde Dilay'ı görmüştüm daha sonra yanımıza Algin gelmişti. Şimdi fark ettiğim buraya geldiğimden beri ve konuşma boyunca Dilay ve Algin'den başka hiçbir insanı görmediğimdi. Bir ara tüyleri oldukça parlayan bir geyik benim olduğum noktaya bakarak geçip gitmişti. Geyikle göz göze geldiğim sırada içimde hissettiğim neşe şu zamana kadar hissetmediğim bir duyguydu.
Gözlerimi açmamla birlikte odaya ruhumun tekrar döndüğünü anladım. Belki de sadece bilinçaltımda olan bilgilerden dolayı rüya görmüş olabilirdim. Yattığım yerden doğrulurken koruyucu pelerini düzelttim. Pencere tarafına kafamı çevirdiğimde başıma şiddetli bir ağrının girmesi bir oldu. Ağrı alnımı her iki elimle sıkı sıkı tutmama neden oldu. Gözlerimi ağrıyı geçirmeyeceğini bilsem de sıkıca kapatıp birkaç saniye bekledim. Tekrar açtığımda düşündüğüm gibi ağrı bir gram dahi geçmemiş olduğu gibi duruyordu. Oturduğum yerden yavaşça kalkarak pencereye yaklaştığımda perdenin arasından odanın içine sızan güneş ışıkları ile geceden gündüze geçtiğinin kanıtıydı.
*****
Yorumlar
Yorum Gönder